İslami Bilgi Paylaşım Ve OnLine FLiM İzLeMe

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
İslami Bilgi Paylaşım Ve OnLine FLiM İzLeMe

Sanal Alemde GerÇek DosTLukLAr


    KURBAN KESMENİN ÖNEMİ

    isomix
    isomix
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 437
    tecrübe puanı : 50657
    Rep : 1
    Kayıt tarihi : 02/11/10
    Yaş : 45
    Nerden : konya

    KURBAN KESMENİN ÖNEMİ  Empty KURBAN KESMENİN ÖNEMİ

    Mesaj tarafından isomix C.tesi 13 Kas. 2010 - 21:15

    Yazan Prof. Dr. Süleyman ULUDAĞ

    KURBAN KESMENİN ÖNEMİ  Kurban_1İnsanoğlunun Kurban bayramında kurban kesmesinden daha sevap bir iş yoktur. Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “ Kurban kıyamet günü boynuzu, tırnağı ve postuyla gelir. Kesilen kurbanın kanı toprağa düşmeden evvel Allah'ın katına ulaşır. Şu halde gönül hoşluğuyla kurban kesiniz.”(Tirmizi, Edahi,1)


    Zeyd b. Erkam sorar:

    — Ya Resulallah bu kurban kesme olayı nedir?

    — Atanız İbrahim'den kalma bir gelenek.

    — Bizim bundan kazancımız ne?

    — Kurbanın her kılına karşılık bir sevap. (İbn Mace, Ahmed b. Hanbel, Müsnet, Şevkani, Neylu'l-evtâr, Kahire, 1961, V, 115)

    — Eli geniş iken kurban kesmeyen ma'bedimize yaklaşmasın. (İbn Mace, İbn Hanbel, Şevkani, V, 116)

    — Para, kurban bayram günü kurbana harcandığından daha iyi bir yere harcanmaz. (Darekutni, Şevkani, V, 166)

    Kurban kesmenin önemi ve bu yolla kazanılan sevaba dayanılarak bir hadiste cumaya erken gelmenin önemine işaret edilerek cumaya ilk vakitte gelen, bir deve; ikinci vakitte gelen bir sığır, üçüncü gelen bir koç, dördüncü vakitte gelen bir tavuk, beşinci vakitte gelen bir yumurta kurban etmiş kadar sevap alır. İmam minbere çıkınca melekler okunan duayı dinlemeye başlarlar, denilmiştir, (bk.Buhari, Cuma, 4, Müslim, 493). Yani İmam minbere çıkmadan 25 dakika önce camiye gelen bir deve, 20 dakika önce gelen bir sığır, 15 dakika evvel gelen bir koç, 10 dakika evvel gelen bir tavuk, 5 dakika evvel gelen de bir yumurta kurban etmiş kadar sevap alır. Tavuk ve yumurtanın kurban edilmesi bunların tasadduk edilmesi suretiyle kazanılan sevap anlamına gelir. Çünkü ulemanın büyük çoğunluna göre tavuktan kurban olmaz. Bu hadisin zahirine dayanan İbn Hazm'a göre tavuktan da kurban olabilir.

    Kurban, hak veya beşerî dinlerin hepinde görülen ve uyulan dini uygulama, bir tür ibadettir. Kur'an'da (bk. Maide, 5/28) Hz.Adem'in oğullarından Habil ile Kabil birer kurban kesmişler, Hak Teala haklı olan Habil'in kurbanını kabul ettiği halde Kabil'in kurbanını kabul etmemişti. Bu olay kurbanın Hz. Adem'den beri uyulan bir dini gelenek olduğunu göstermektedir. Âl-i İmran suresinin 183. ayetinde de işaret edildiği gibi bazan kurban gökten inen bir ateşin onu yakıp kor haline getirmesi suretiyle Allah'a sunulurdu. Ama bu bir mucize olarak gerçekleşirdi.

    Hz. İbrahim'e oğlunu kurban etmesi rüyada emr edilmişti. Bunun üzerine Hz. İbrahim oğlu İsmail'i alıp tenha bir yerde kurban etmek istemiş, durumu oğluna söylemiş, O da Allah'tan gelen emre uyarak kendisini boğazlamasını, bu hususta teslimiyet göstereceğini babasına ifade etmiş, ama baba bıçağı oğlunun boğazına çalacağı zaman Hak Teala büyük bir koç göndererek oğlu yerine bunu kesmesini Hz. İbrahim'e emr etmişti. Böylece baba-oğul ideal bir itaat, teslimiyet ve fedakârlık örneği vermişlerdi (bk. Saffat, 37/107). Bu olay Mekke'de şimdi hacıların kurban (hedy) kestikleri yerde vukua gelmişti.

    Kurban kesme geleneği yahudilikte de vardı. Yahudilerin Kudus'te kurban kestikleri mezbahaları (Sunak) vardı. Fakat yahudilerin çoğu büyük sürgünden sonra kurban kesme geleneğini terketti. Ama bu geleneği sürdüren küçük bir azınlık her zaman var olmuştur. Hristiyanlıktaki durum da böyledir. Bir kere Kuzey Kafkasya'da Viladikafkas'ta hristiyan bir oset ailenin bir nezir kurbanı kestiklerine bizzat şahit olmuştum.

    İlkel dinlerde çoğu zaman insanlar kurban edilirdi. Bazan bir kız, bazan bir esir, bazan bir köle sunak denilen yerde törenle boğazlanırdı. Bu geleneği yakın zamanlara kadar sürdüren ilkel dinler vardı.

    İlkel dinlerde krallar, kâhinler, ölüler ve putlar için kurban kesilirdi. İslâm öncesi Araplarda putlar adına kurban kesme geleneği vardı. Kur'an'da bunun için "Mâ’ zübihe ale'n-nusub, mâ ühille li-ğayrillah” (bk. Maide, 5/3, Bakara, 2/173, En'am, 6/145, Nahl, 16/115) gibi deyimler kullanılır. Kur’an Allah’tan başkası adına kurban kesmeyi yasaklamış, bu şekilde kesilen kurbanların etlerinin yenilmesini haram kılmıştır.

    Rivayete göre Hz. Peygamber'in dedesi Abdülmuttalib oğlu Abdullah'ı kurban etmeye niyetlenmiş, fakat yaptığı istişareler sonunda onun yerine yüz deve kesmişti (İbn Hişam, es-Sire, I- 98). Hz. Peygamber Hz. İsmail'i ve babası Abdullah'ı kasd ederek: "Ben iki kurbanın çocuğuyum" demişlerdi.

    İslâm tâ Hz. Adem'den beri süregelen kurban kesme geleneğini korudu. Bu geleneği insancıl olmayan uygulamalardan arındırdı, hayvanlara gösterilmesi gereken şefkat ve merhamet esasları dahilinde yeni bir düzenleme getirdi. Buna göre kurban deve, sığır, koyun ve keçi türü hayvanlardan olur. Suda yaşayan balık türü canlılardan ya da kanatlı hayvanlardan kurban olmaz. Yedi kişinin bir deveyi veya sığırı kurban etmesini caiz görmesi hayvan varlığını koruma maksadına matuftur. Kurban kesmek Hanefilere göre vacip, diğer mezheplere ve imamlara göre sünnettir; zorunlu değil, gönüllü bir ibadettir. Kurban kesmek için zengin olmak veya aslî ihtiyaçlar dışında nisap miktarı bir mala (paraya) sahip olmak ta şart değildir. İsteyen ve imkan bulan her müslüman kurban kesebilir. Kurban kesmek için zengin olmayı şart koşan Hanefilerdir. Hanefilere göre bir ailede baba, anne, dede, nine, kardeşler eğer kurban kesmede aranan şartlar sahip iseler her biri ayrı ayrı kurban keserler. Fakat İmam Malik'e göre bir ailede aile reisinin kestiği kurban öbürlerinin de kurbanı yerine geçer. Zengin bile olsalar aile fertlerinin ayrı ayrı kurban kesmelerine lüzum yoktur. Mesela bir koyun veya keçi hepsinin birden kurbanı olur (bk. İbnu'r-Rüşd, Bidayetu'l-Müctehid, İst. I, 351, Şevkani, V, 117). İmam Ahmed de bu görüştedir.

    Hz. Peygamber : "Allah'ım! Muhammed, ailesi ve ümmeti adına bu kurbanı kabul buyur" (Müslim, Edahi, 19) diyerek kurban kesmişti.

    Ebu Eyyub el-Ensarî şöyle demiştir: Hz. Peygamber bir koçu hem kendisi, hem de aile ferdleri için kurban olarak keser, etinden yer ve yedirirdi. Sonra insanlar övünmek için birden fazla kurban keser oldular. Böyle olunca da görmüş olduğunuz şu uygulama ortaya çıktı (Tirmizi, Edahi, I, İbn Mace, Şevkani, V, 128). Bir hadiste: "Her aile için her sene bir kurban kafi" denilmiştir. Ancak hacılardan her biri bir kurban (hedy) keser.

    Kurban kesmekten esas amaç Allah Teala'nın rızasını kazanıp O'na yaklaşmak ve sevap kazanmaktır. Ancak bu ibadetin topluma yönelik bir takım faydaları vardır ve bunlar son derece önemlidir.

    Yüce Allah Hac suresinde kurbanndan bahsederken hayvanların insan için bir nimet olduğuna dikkati çeker. Kurban kesmenin İslamın bir şiarı (simgesi) olduğunu açıklar ve şöyle buyurur: "Kurbanın etleri ve kanları değil, sadece takvanız Allah'ın katına ulaşır..." (Hac, 22/21-28). Kurbanda esas olan kan akıtmak veya et değildir, asl olan takva, yani iyi niyet, Allah'ın rızası, dürüstlük ve doğruluktur. Gerçi kurbandan maksat: "Kan akıtmaktır" denir, bu doğrudur ama kan akıtmanın maksadı nedir acaba? Kur'an bu amacı tek kelime ile açıklıyor: Takva!

    Hz. Peygamber kurban etlerinin kavrularak saklandığını ve ihtiyaç sahiplerine verilmediğini görmüş ve: "Hiç bir kimse kestiği kurbanın etini üç günden fazla evinde ve elinde tutmasın" buyurmuştu. "Allah için kurban, küp için kıyma" anlayışı yanlıştır. Hz. Peygamber’in koyduğu yasağın amacı etin ihtiyaç sahiplerine intikalini sağlamaktı. Bundan dolayı aileler komşularına, dostlarına, yoksullara paylarını verdikten sonra geriye kalan etleri daha sonra tüketmek üzere istedikleri zamana kadar buzdolaplarında ya da kavurma veya kıyma yaparak küpte bekletebilirler.

    Bir müslümanın kurbanı başkasına kestirmesi caiz olmakla beraber bizzat kesmesi daha iyidir.

    Kurban, bayrama renk katar, insanları bir araya toplar ve birbirine bağlar. Bunun sosyal hayattaki rolü âşikârdır.

    Kurban keserken çevrenin kirletilmemesi komşuların rahatsız edilmemesi ve kamuya ait yerlerin temiz tutulması önem taşır. Bir sevap işlenirken bir günaha girmekten sakınmalıdır.

    Kur'an-ı Kerim kurban kesme olayından bahs ederken: "Mensek", "Şeâirullah", "Fe-lehu eslimû" (Hac, 22/34) (İbadet şekli, Allah'ın simgeleri, O'na teslim olunuz) gibi deyimler kullanır. Bundan anlaşılmaktadır ki genel olarak hac ve menasiki, özel olarak da kurban bir takım manevi değerlerin ve üstün hasletlerin remizleri ve işaretleridir. Ulema, özellikle mutasavvıflar bu şifreleri çözmek için bir hayli çaba harcamışlardır. Sufilere göre bir müslümanın kurban kesmesi, içindeki kötü duygularını ve onu alçaltan nefsin fena arzularını öldürmesi ve kökünü kazıması, yani bu tür aşağı ve bayağı isteklerini dizginlemesi ve etkisizleştirmesi anlamına gelir. Bu anlamda olmak üzere bir mü'min kurban keserken nefsini boğazladığını, ölmeden evvel öldüğünü düşünür. Fakat bu işin yönüdür ve esas amaç da bu değildir. İnsan nefsânî arzulardan niçin ayrılmak ve uzaklaşmak ister? Allah Teala'nın emirlerine uymak ve şeriatın hükümlerine göre davranmak için. Bunun sebebi nefsin ve şeytanın isteklerine zıd olmasıdır. Bunlardan birini uygulamak için behemehal öbüründen uzaklaşmak icap eder. Bunun için bazı veliler tasavvufu: "Nefsin arzularıyla zıdlaşmak, dinin emir ve tavsiyeleriyle kucaklaşmak" şeklinde tanımlamışlardır. Nefsin arzularına sırt çevirmek işin olumsuz, dine yönelmek ise olumlu yönüdür. İslâm'da: "Canım istiyor, canım istemiyor" gibi ifadeler değil, "Dinin istek ve tavsiyelerine kulak vermek esastır.

    Cüneyd Bağdadi: "Mina'da kurban kesen bir mü'min eğer nefsinin bütün arzularını boğazlamazsa kurban kesmiş olmaz" (Hucvuri, Keşfu'l-Mahcub, Tahran, 1338, 5.425) diyor.

    "Mahabbet Mina'sında nefsinizi, Ona muhalefet kılıcıyla boğazlayınız" sözü gereğince nefsini kurban kıl, taki yaptığın hac gerçek hac olsun ve bu suretle vuslat ka'besinin harimine eresin. Acebdir ki fukaranın vücudunda manevi hac yapmak her an mümkün iken kendilerine farz olmayan surî hacca heves ederler ve bu uğurda uzun mesafeler katederler".. (Ankaravi, Minhacu'l-Fukara, s. 113, Gazali, İhya, I, 208, 277, Şah Veliyyullah, Huccetullahi'l-bâliğâ, Kahire, 1966, s. 479, İbn Arabi, el-Futuhatu'l-Mekkiyye, I, 749)

    İbn Arabi'ye göre en büyük kurban nefstir, esas mesele onu boğazlamaktır. Kur'an'da geçen: "Fidâ" (bk. Saffat, 37/107) fenanın remzidir. Koçun kesilmesi nefsten fâni olmak anlamına gelir. Hz İbrahim rüyasında oğlu İsmail'i boğazladığını görmüştü. Burada İsmail koçun remzidir. O'na rüyada oğlunu değil, oğul remziyle anlatılan koçu kurban etmesi emredilmişti. Ancak Hz. İbrahim rüyayı yorumlamadan olduğu gibi uygulamak istedi ve Allah da O'na kocaman bir koç gönderdi (İbn Arabi, Fususu'l-hikem, Kahire, 1946, b, 46, 84, 95, 101).

    Tasavvuf can feda etmektir, bu yola baş koyanların canlarını feda etmeye hazır olmaları gerekir.

    Kıyamazsan baş u cana

    Irak dur girme meydana

    Bu meydanda nice başlar kesilir

    Hiç soran olmaz.

    Özellikle Mevlevilikte ve Bektaşilikte kurbanın tarikatda ayrı bir önemi vardır. Tekkede, türbede ve yatır yanında kurban kesmek tarikatlarda gelenektir.

    Sehl b. Abdullah Tüsteri: "Sufi, kanı mübah, malı helâl olan kişidir." (Kuşeyri, 149) demiştir.

    Ebu'l-Hasan en-Nurî: "Tasavvuf Hakk için nefsin bütün arzularını terk etmektir." der.

    Kısaca tasvvuf Bezl-i Ruh'dur, yani Allah için can feda etmektir.

    Veli, ârif, sufi ve âşık (muhib) gibi isimler verilen sufinin mâ'şuku (sevgilisi) Hakk Teala'dır. Âşık mâ'şuku için canı da dahil olmak üzere her şeyini kurban etmeye hazırdır.

    Halk yılda bir kere kurban keser, veli her an sevgilisinin kurbanıdır.

    Yılda bir kurban keserler halk-ı âlem iyd içün/dem be-dem saat be-saat ben senin kurbanınem. (Fuzuli)

    Âşık, mâ'şuku için bir değil, bin can kurban etmeye hazırdır:

    "Bin can olaydı kaşki ben dil-i şikestede

    Tâ her biriyle bir kez olaydım feda sana

    (Fuzuli)

    Fuzuli âşıkı şöyle tarif eder:

    Âşık oldur kim kılar canın feda cananına

    Meyli canan etmesin her kim ki kıyamaz canına.

    Yüce Allah için candan olmak o kadar büyütülecek bir şey de değildir.

    Canımı canan eğer isterse minnet canıma

    Can nedir kim anı kurban etmeyem cananıma

    Can ile bizden eğer hoşnud ola cananımız

    Cana minnettir onun kurbanı olsun canımız

    Bağrı yanık Yunus bu hususu şöyle dile getirir:

    İsmailem Hak yoluna canım kurban eyledim

    Çün bu can kurban sana ben koç kurbanı neylerim.

    Sufi işte böyle bir iklimde ve âlemde yaşamaktadır.

    Tasavvufta zebh-ı nefs bu anlama gelir. Buna göre insan Kurban-ı Ekrem'dir, en değerli kurbandır. Nefsin üç hali vardır: Kebş, Bakara, Bedene (koç, sığır, deve). Nefsin tasavvuf yoluna girmeden önceki haline Kabş, bu yola girdikten sonra iyi bir gelişme göstermesine Bakara, çeşitli menzilleri katetmesine Bedene denir (bk. Şaşani, Istılahat'ut-Tasavvuf, Bedene, Bakara md). Üç aşamada nefsin üç kere kurban edilmesi gerekmektedir.

    İbn Habbaz anlatıyor: Bir bayram günü Mekke'de Cemre'ye yakın bir yerde bulunuyordum. Orada duran bir derviş gördüm. Elinde bir testi veya ibrik vardı. Şöyle yakarıyordu. "Ey benim Efendim! İnsanlar sana kurbanları ve sevap işlerle yaklaşıyorlar. Benim ise canımdan başka bir şeyim yok" Bunu söyledi ve birden haykırıp can verdi (bk. Nafahatu'l-Üns. s. 245). İşte tasavvuf!

    Böyle ölenler hayat-ı cavidân denilen ebedi hayatın ve mutluluğun sırrına ererler:

    Vermeyen canın sana bulmaz hayat-ı cavidan

    Zinde-i cavid ona derler ki kurbandır Sana

    (Fuzuli)

    Evet Allah kurban istiyor ama zorunlu olarak değil, gönüllü olarak. Bu kurban insanın en çok sevdiği ve değer verdiği şey olmalıdır. Bu da koçtur, sığırdır, devedir, bunun ötesinde insanın ciğer-pâresi oğludur, daha da ötesi bizzat kendisidir, aziz canıdır. İşte İbrahim (a.s) ciğer-pâresi yavrusunu Allah Teala için samimi bir şekilde kurban etmeye karar verdi ve bunun için teşebbüse geçti. Allah Teala'ya itaatın, O'na teslimiyet göstermenin ve emrine boyun eğmenin en güzel örneği budur. Bundan daha güzel örnekte şudur: "Hz. İsmail babasının niyetini ve kararını öğrenince: "Babacığım! Aldığın emri uygula, inşaallah beni sabırlı bulacaksın" (Saffat, 23/102) dedi ve canını seve seve kurban etmeye hazır olduğunu bildirdi. Kur'an-ı Kerim bu olaydan: "Felemma Eslemâ" (Her ikisi de Allah'ın emrine teslim olunca) diye bahs eder.

    Sufilik kurban kavramı etrafında işte böyle zengin imgeler oluşturmuştur.

    Kur'an der ki: "Babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kavminiz, mallarınız, ticaretiniz ve meskenleriniz eğer size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevimli ise Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyiniz. Şüpheniz olmasın ki Allah serkeşleri doğru yola iletmez." (Tevbe, 9/24). Demek ki insan Allah yolunda cihad için oğlunu da, canını da seve seve kurban etmeye hazır olmalıdır.

    "Önce can, sonra canan" değil, "Önce canan sonra can" esastır. Fedakâr ve feragatkâr olmanın anlamı budur.

    İran'da "teşekkür ederim" sözü yerine "Kurban!" derler. "kurbanın olam", "kurban olayım sana" ifadeleri çok eski zamandan beri Anadolu'da hem rica ve yalvarma, hem teşekkür, hem de takdir etme ve hayran olma anlamlarında kullanılır. "Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl" mısraı istiklâl marşımıza en fazla anlam kazandıran büyüleyici mısralarından biridir.

    İbrahim Hakkı Erzurumi'nin Tefvizname diye bilinen ünlü bir manzumesi vardır. Orada şöyle der:

    Dilden gamı dûr eyle Rabbımla huzur eyle, Taviz-ı Umur eyle,

    Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler

    Sen adlı zulm sanma teslim ol oda yanma, sabret sakın usanma,

    Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.

    Deme şu niçin şöyle, yerincedir o öyle, bak sonuna sabr eyle

    Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler.

    Hiç kimseye hor bakma inciktem gönül yıkma sen nefsine yan çıkma

    Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler.

    Teslim boyun eğmektir, kazaya rıza, belaya sabr, nimete şükr etmektir. Teslim musibet şerbetini âh vâh demeden içmektir.Teslim mihnet ile muhabbet, hastalıkla sağlık, talihsizlikle talih hallerini bir ve eşit görmektir. Teslim başa bela gelince değirmenin alt taşı gibi olmaktır.

    Teslim olan kurtulur, teslimde selamet vardır, teslim cennettir, itiraz cehennemdir.

    Huda'nın hükmüne teslim olan ve kazasına razı olan hakikatte tam teslimiyet haline ermiştir (Marifetname, 364, 385).

    "Ben işimi Allah'a havale ediyorum, çünkü kullarını en iyi gören O'dur." (Mü'min, 40-44)


    Kaynak: www.yenidunyadergisi.com

      Forum Saati Cuma 10 Mayıs 2024 - 17:43